Milli Gazete yazarı Hüseyin Akın, gençlerin yaşadığı dejenerasyonu ele aldığı yazısında, “Önlerine “başarı”, “haz” ve “kariyer” gibi acıkınca yiyebilecekleri putların dışında ne koyduk ki onlardan kurucu figürlerimizi, kendi gök kubbemizi tanımalarını bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
Yazının tamamı şu şekilde:
Yusuf Kaplan’ı bilirsiniz. Sözünü esirgemez, hatır için konuşmaz, fikr ettikleri her zaman ifade ettiklerinden derin bir yazardır o. Celallenmesi savunduğu hakikate olan bağlılığındandır. Dünyada ve ülke sathında iyi gitmeyen durumlar karşısında kaleminin ucunu sivriltmekten çekinmez. Gazetedeki yazılarını okuduğunuzda kimi zaman onun elindeki kalemi öfke ve hiddetinden fırlatıp attığına bile ihtimal verebilirsiniz.
Sizi bilmem, ama ben samimiyeti burnundan soluyan yazarları severim.
Siz de benim gibi yazı ile birlikte yazarı da okuyanlardansanız ne demek istediğimi eminim daha iyi anlayacaksınızdır.
Yazı kendini ikna etmeye okuyucuyu zorlamamalıdır. Zira bu tamamen yazarın samimiyet ve hüneriyle ilgili bir durumdur. Yusuf Kaplan’ın köşesinde yazdığı yazılara baktığımızda büyük çoğunluğu millet olarak geçirdiğimiz medeniyet buhranının tezahürleriyle ilgilidir. Bu buhrandan en çok etkilenen de hiç kuşkusuz gençlerdir.
Gençleri çok çabuk gözden çıkarıyoruz. Gençleri koltuğunun altına alacak ne yetişkinlerimiz ne de ihtiyarlarımız kaldı.
Son yazdığı yazıların birinde yine çığlık tonunda aynı uyarıyı yaptı Yusuf Kaplan: ‘Genç Kuşakları Kurşuna Diziyoruz, Farkında mısınız?’ başlıklı yazısında gençlerin İslam’la ilgisini kesen üç unsurun altını çiziyor: Eğitim, medya, kültür. Kaplan, vicdanının erken uyarı sistemini devreye sokarak “10 yıl içinde gelecek yüzyılın tohumlarını ekemezsek, her şeyimizi kaybedeceğiz.” uyarısında bulunuyor. Liseli gençliğin hızla bonzai, alkol ve sigara bağımlısı haline geldiğini çok ciddi bir problem olarak kabul edersek genç kuşakların nasıl bir anafora doğru sürüklendiğini kestirmekte zorluk çekmeyiz. Medeniyet buhranı ve kültürel erozyon sadece gençleri etkileyen unsurlar değil elbette. Gençlerden bile daha çok yaşı kemale ermiş olanlarımız bu savrulmayı yaşıyor.
Doksanlı ve 2000’li yıllar kuşağı teklife muhatap olmamış kuşaktır, dersek sanırım abartmış olmayız. Bu çocukların ve gençlerin önüne “başarı”, “haz” ve “kariyer” gibi acıkınca yiyebilecekleri putların dışında ne koyduk ki onlardan kurucu figürlerimizi, kendi gök kubbemizi tanımalarını bekliyoruz.
Okulun sonuçları itibariyle (diploma) bu denli kutsandığı bir döneme şahitlik etmiş midir bu millet bilmiyorum.
Davud-u Kayserî, Kadı Burhaneddin, Molla Gurani, Molla Fenarî, Gazâlî, Yunus, Mevlânâ, Merâğî, Itrî, Fuzûlî, Bâkî, Şeyh Galip, Levnî, Karahisârî, Taşköprülüzâde, Kâtip Çelebi…isimlerini gençler bilmiyor da gençleri eğiten öğretmenler biliyorlar mı acaba? Liseleri geziniz, duvarlara asılan çerçeve portreler arasında ne Gazali’yi bulabileceksiniz ne Molla Gürani’yi. Hele hele günümüzün yaşayan değerlerinden ya da yakın geçmişimizin sembol isimlerinden hiçbirine rastlayamayacaksınız.
Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cemil Meriç, Sabahattin Ali, Oğuz Atay, Cahit Zarifoğlu… gibi isimleri okullarının duvarlarına çerçeveleyen idarecileri varsa şayet ödüllendirmek lazımdır. Heyhat! Gençleri yüz metre koşusuna hazırlamaktan maratoncu yapmaya fırsat bulamadık. Fırsat bulduğumuz zaman da ufkumuz yetmedi.
“Medya” konusunda şikâyet etmeye hiç hakkımız yok. Zira her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Sözüm ona İslami hassasiyeti olan kitleleri temsil ettiğini söyleyen çok sayıda televizyon kanalı ve gazete var. Bu yazılı ve görüntülü medyayı okul olarak kabul edersek, kitlelere yansıttıkları muhtevayı da müfredat sayabiliriz. Hatırı sayılır reyting ve tiraja sahip bu gazete ve televizyonlardan mezun olan, yetişen gençler bugün kendi değerlerine yabancılaşmış şekilde ortalıkta dolaşıyorsa kabahati bu işin mutfağında, aşçısında ya da kullanılan malzemede aramak lazımdır. Kem âlatla kemalat olmuyormuş demek ki.
Dejenerasyonun “kültür” ayağına gelince, insanın “hangi kültür?” diye sorası, hatta duvarı yumruklayası geliyor. Bugün dünün kültürsüz atmosferinin devamını ve tekrarını teneffüs ediyor kuşaklar. Kültür yok Cemil Meriç’in ifadesiyle karşıt –kültür ya da kültürsüzlük var.
Hâlâ bir kültürümüz, medeniyet hamulemiz olsaydı gençlerimize sunacağımız bir teklifimiz de olurdu elbet.